Abd

‘Erdoğan, İsrail’e yönelik Nürnberg Mahkemeleri kurulmasını ima etmiş olabilir’

Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’in soykırımının durdurulması için uluslararası toplumu ve Birleşmiş Milletler’i harekete geçmeye davet etti.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılım gösteren liderlere ve ülkelerin temsilcilerine seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“İsrail’in tutumunun uluslararası toplumun Filistinli sivillere yönelik bir koruma mekanizması geliştirilmesi zaruridir. Nasıl Hitler insanlığın ittifakıyla durdurulmuşsa Netanyahu da insanlığın ittifakıyla durdurulmalıdır. Acil ateşkes sağlanmalı, rehine takası gerçekleşmelidir. İnsani yardımlar Gazze’ye ulaştırılmalıdır. Kış mevsiminden önce zor koşullar altında hayatta kalmaya çalışan Gazze halkına yardım eli uzatmamız şarttır.”

Öte yandan Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ise hiçbir ülkenin Ukrayna’daki krizi gayri meşru bir şekilde devletlere yönelik tek taraflı yaptırım aracı olarak kullanmamasını söyledi. BM Güvenlik Konseyi’nin Ukrayna toplantısında konuşan Wang Yi, şunları kaydetti:

“Hiçbir taraf krizi gelişigüzel, gayri meşru ve tek taraflı yaptırımlar uygulamak ve normal ticari ilişkilere baskı kurmak için bir bahane olarak kullanmamalı ve kesinlikle her türlü kapalı özel gruplar oluşturarak dünyayı bölmek için kullanmamalı. in, uluslararası topluma enerji, finans, ticaret, gıda güvenliği, petrol ve doğal gaz boru hatları gibi kilit altyapıların korunması alanlarında işbirliğini güçlendirme çağrısında bulunuyor.”

Diğer yandan ABD başkanlık yarışında seçim kampanyalarını yürüten Cumhuriyetçi aday Donald Trump, Rusya’nın Hitler’in ve Napolyon’un ordularını mağlup ettiğini anımsattı ve şunları söyledi:

“Biden ‘Kazanana kadar gitmiyoruz’ diyor. Kazanırlarsa ne olacak? Olan bu, savaşıyorlar. Geçen gün biri bana ‘Hitler’i, Napolyon’u yendiler’ dedi. Bu savaşın içinde sıkışıp kaldık. Eğer başkan olursam müzakerelere başlayacağım ve bu işi halledeceğim.”

BM Genel Kurulu’nu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajlarını, ABD Başkanı Biden’ın Asya-Pasifik’e veda etmesini, İsrail’in çatışmayı tırmandırmasını, Çin’in diplomatik çözüm arayışı için alternatif güvenlik anlayışını ve Filipinler’in Pasifik’te yalnızlaşmasını, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nden Dr. Barış Adıbelli ile konuştuk.

‘Zelenskiy belki de aldığı paraların bir kısmını Harris’in başkanlık kampanyasına bağışlamıştır’

Donald Trump’ın Zelenskiy ve Rusya yorumlarını değerlendiren Dr. Adıbelli, Trump’ın Ukrayna ile arasında yaşanan gerilim sebebiyle Zelenskiy’nin Amerika’dan aldığı yardım paralarını, Kamala Harris’in seçim kampanyasına bağılamış olabileceğini öne sürdü:

“Trump, ‘Ya Rusya kazanırsa?’ sorusunu sordu. Çünkü Donald Trump iş insanıdır. Sahada karşı tarafın kazanması ihtimalini de düşünüyor. Zelensky için ‘Çok usta bir pazarlamacı. Her geldiğinde 60 milyar dolar alıp gidiyor’ dedi. Çok doğru bir tespit. Zaten Zelenskiy de Trump’ın bu tavrına karşı Kamala Harris’i tutuyor. Belki de aldığı paraların bir kısmını Harris’in başkanlık kampanyasına bağışlamıştır.”

‘ABD müesses nizamı, Ortadoğu’yu tekrar dizayn etme hevesine kapıldı’

Joe Biden döneminin diplomatik karnesinde savaşların ve krizlerin olduğunun altını çizen Dr. Barış Adıbelli, Amerika’nın yanlış politikaları sebebiyle İsrail’in durdurulamadığını vurguladı:

“Biden, hem yaş hem sağlık durumu yüzünden bazen nerede olduğunu karıştırıyor. Aynı şekilde diplomasi anlamında da nerede olduğunu karıştırmış gibi duruyor. Ortadoğu’da da, Avrupa’da da, Pasifik’te de işler güllük gülistanlık değil. Zelenskiy elinde bir planla geldi. Biden, Ortadoğu’da sanki bir şey olmuyormuş, sanki Filistinliler Yahudileri katlediyormuş, sanki Filistinliler İsrail’e saldırıyormuş gibi bambaşka bir tablo çiziyor. Joe Biden göreve geldiğinde Amerika’nın uzun savaşlarına son vereceğini söyledi ve Afganistan’dan çekildi. ‘Barış’ dönemini sürdüreceğini söylerken Ukrayna krizi patladı. Şimdi Tayvan meselesi başka bir forma girdi.

Filipinler ile savaşın eşiğine gelen bir Çin var. Biden, yoktan kriz var eden bir başkan oldu. Krizler icat etti. İsrail meselesi de buna dahil. Biden İsrail’i ilk günden frenlese olaylar başka türlü seyrederdi. Hamas üstünde baskı oluşturabilirdi. Bu, Lübnan’a da yayılabilirdi. Ama Netanyahu’nun anlamsız davranışları, anayasa reformu yüzünden halk protestosu ve yolsuzluk suçlaması sebebiyle üst üste binen bir savaş oldu ve Biden, Netanyahu’yu aklama adına saldırılara göz yumdu. Amerika’nın iştahı da kabardı tabii. ABD müesses nizamı, Ortadoğu’yu tekrar dizayn etme hevesine kapıldı.”

‘Erdoğan, İsrail’e yönelik Nürnberg Mahkemeleri kurulmasını ima etmiş olabilir’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM kürsüsündeki “Hitler” vurgusunu değerlendiren Dr. Adıbelli, Erdoğan’ın İsrail’e özel bir “Nürnberg Mahkemesi” kurulması imasında bulunmuş olabileceğini dile getirdi:

“BM Güvenlik Konseyi’nde 2735 sayılı bir karar çıkıyor. Amerika buna destek veriyor. İsrail ise buna uymuyor. Uluslararası Adalet Divanı’na ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne de uymuyor. Sayın Erdoğan dün BM’de bir şey söyledi. ‘Hitler nasıl 70 yıl önce durdurulduysa, uluslararası toplum Netanyahu’yu da durdurmalı’ dedi. Bu, Almanya’daki savaş mahkemelerini, Tokyo’daki savaş mahkemelerini hatırlattı. İleride İsrailli savaş suçlularının yargılanacağı özel mahkemeler kurulmasına dair mesaj gibiydi. Doğrudan söylemedi belki Sayın Erdoğan. Hitler intihar etmişti. Kızıl Ordu Berlin’e girdi. Müttefikler Batı’dan girdi. Yani bence bir askeri müdahaleden bahsetmedi, onun yerine İsrail’e yönelik özel mahkeme kurulmasının sinyalini verdi. Tepkileri ölçtü. Türkiye, önümüzdeki günlerde bunu isteyebilir. Zaten doğrusu bu. Uluslararası Adalet Divanı veya Uluslararası Ceza Mahkemesi bir yanıt değil.

İsrail, Lübnan’da da freni patlamış kamyon gibi gidiyor. Lübnan’daki insanlara İsrail yüz binlerce mesaj attı. ‘Evinizi terk edin’ diyor. Lübnan’daki insanlar nereye gidecek? Şu anda Lübnan’ın güneyindeki yarım milyon insanın evini terk edip Beyrut’a gittiği aktarılıyor. Burada insani ve siyasi bir kriz var. Bölgenin güvenliğini de ilgilendiriyor bu.”

‘Lübnan’da gerilim tırmanıyor. Savaş Suriye’ye sıçramadan Şam’ın Türkiye’nin talebine yanıt verip masaya oturması gerekiyor’

Dr. Barış Adıbelli’ye göre Lübnan meselesi, Doğu Akdeniz güvenliğini tehdit ettiği için Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Sürecin seyri sebebiyle Suriye’nin masaya oturması gerektiğini kaydeden Adıbelli, Kazan’da düzenlenecek BRICS liderler zirvesinde sürpriz bir Erdoğan-Esad buluşması olabileceğini söyledi:

“Lübnan meselesi sadece Hizbullah ve Gazze ile ilgili değil. Doğu Akdeniz’in güvenliği de dahil buna. Türkiye ve Rusya da bu denklemin içinde. Dolayısıyla Türkiye’nin Suriye ile normalleşme sürecine hazırlandığı bir dönemde mesele Lübnan’a ve Suriye’ye sıçrayabilir. Esad yönetiminin de bu ortamda Türkiye’nin talebine hızlıca yanıt verip masaya oturması gerekiyor.

Belki BRICS zirvesinde bir şey olur. Rus tarafı sessiz. Ketumluk devam ediyor. ‘Bize sormayın’ diyorlar. Bence orada bir şey var. Bir sürpriz olacak. Hep BRICS zirvesi dedik ama belki de Esad’la da bir zirve olur. İlk başta ‘Türkiye BRICS’e katılır’ diye yorumlamıştım ama sanki bir sürpriz Erdoğan-Putin-Esad görüşmesi olabilir. Ruslar ‘Bunu olayın muhataplarına sorun’ dedi. Eğer böyle bir şey olmasaydı ‘Gündemimizde yok’ derlerdi. Vakit hızlı akıyor.

Suriye’deki eski günler yok. İsrail savaşı süratle bir Amerikan savaşına dönüştürmeye çalışıyor. Bugün Hizbullah, İran’dan saldırı ve yardım talebinde bulundu. Aynı Nasrallah, Haniye suikastı sonrasında ne dedi geçen haftalarda? ‘Siz misilleme için hareket etmeyin. Bize lojistik destek verin, biz hallederiz’ dedi. Bugün gelinen noktada ise yardım istiyor ve İsrail’e saldırı yapılsın istiyor. Hizbullah yarın Husiler dahil direniş gruplarından yardım isteyecek.”

‘Rusya, Kursk’un cevabını ABD’ye dolaylı şekilde vermiş olabilir’

Reuters’un iddiasını aktaran Dr. Adıbelli, Rusya’nın Kursk cevabını dolaylı bir şekilde vermiş olabileceği değerlendirmesinde bulundu:

“Bugün Reuters’da ilginç bir haber gördüm. Rusya’nın İran üzerinden Husilerle müzakere içinde olduğu iddia edildi. Ben daha önceleri de Husilerin kullandığı hipersonik füzelerin, Amerika’ya verilen Kursk yanıtı olduğunu söylemiştim. Yani Rusya, Amerikan desteğiyle Ukrayna’nın kendi toprağına yaptığı saldırıyı, ABD’nin bir numaralı müttefiki İsrail’e karşı mücadele eden gruplara dolaylı destek sağlayarak yanıt verdi.”

‘ABD, alenen İsrail’i kullanıyor ve Çin’in Ortadoğu’ya girmesini engellemeye çalışıyor’

ABD’nin savaşlar haricinde toplumsal hayat ve iş dünyasında da vekalet sistemini benimsediğinin altını çizen Dr. Barış Adıbelli’ye göre Amerikan müesses nizamı, Ortadoğu’daki çıkarları için İsrail’i kullanıyor ve Çin’i bölgeden uzak tutmayı hedefliyor:

“Amerika’nın sadece savaşları vekaletle yürümüyor. ABD iş dünyası ve toplumsal yapısı da bu vekalet sistemiyle yürüyor. Bizim ‘komisyoncu’ dediğimiz bir mesele var. Bu durum Amerika’da uzun dönemdir var olan bir yapı. Bu yüzden ABD bu geleneği iyi bildiği için askeri ve diplomasi alanlarında da vekalet yöntemini uyarladı. Aslında İsrail işe objektif baksa, kendisinin bir piyon olarak Amerika tarafından nasıl kullanıldığını görecek. ABD, alenen İsrail’i kullanıyor. İsrailli sivillerin ölmesi, ekonominin durması, yerleşim birimlerinin yıkılması ve eğitim durması, ABD için önemli değil. Amerika’nın tek bir isteği var: Ortadoğu’da kaos olsun ve Çin bölgeye gelemesin. Çünkü Çin’in en çok sevmediği şey kaotik bölgeler. Kaos, husumet, kavga ve gürültü varsa Çin oraya gitmiyor. ‘Ben taraf olmak istemiyorum’ diyor.”

‘Çin diplomaside kolektif mücadeleyi, çok kutupluluğu ve çok merkezliliği savunuyor’

Dr. Adıbelli’ye göre Çin, dünyadaki sorunları askeri müdahale ile değil, güçlendirilmiş bir BM ve çok kutuplu düzenin sağlayacağı adil diplomasi ile çözmeyi hedefliyor:

“Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi oldukça güzel bir konuşma yaptı. Tayvan, Güney Çin Denizi, çok kutupluluk, iklim, ekonomi ve küresel güvenlik sorunlarına değindi. Çin diplomasisinin soğuk, ağırbaşlı diplomasisi öne çıktı. Tabii son dönemde Çin’in bazı yeni güvenlik kavramları var. Bunlardan bir tanesi de Küresel Güvenlik Girişimi. Bu girişimin temelinde çok kutuplu, çok merkezli ve çok sesli bir dünya sistemi var. Öte yandan bu sistemin tam merkezinde güçlendirilmiş bir Birleşmiş Milletler teşkilatı var. Çin, ‘Ben dünyanın en büyük ekonomisiyim. Yükselen askeri ve teknolojik gücüm. Sorunları ben çözmeliyim’ demiyor. Aksine Çin, sorunları güçlendirilmiş, aşınmayan, bağlayıcılığı olan bir Birleşmiş Millet’in sorunları çözmesini istiyor.

Çin’in diplomasi anlayışı bireysel değil, kolektif mücadele. Çin’in ideolojisi zaten bireyciliğe karşıdır. Çin diplomaside de aynı şekilde kolektifliği savunuyor. Yani ‘hep beraber çözelim’ diyor. O vakit kutuplaşma olmayacağını savunuyor. Peki karşı taraf ne diyor? Donald Trump dün bir miting sırasında ‘Çin ile mücadele benim bir numaralı gündemim’ dedi. Hatta üstüne Japonya’yı hedef aldı ve ‘Japon çeliğinin Amerika’da satılmasını yasaklayacağım’ dedi. Biden’ın müttefiki Japonya, ABD’nin oradaki vekil gücü. Pasifik’te ABD’yi Japonya temsil ediyor. Filipinleri, Çin’e karşı kışkırtıyor. Japonya’ya neden böyle yapıyorsun? İşte uluslararası siyaset böyledir. 24 saatte her şey değişebilir. Uluslararası siyasette 2+2 her zaman 4 etmez.”

‘Çin’in de bir sabrı var. Her halkın ve her devletin sabrı var. Sabır taşınca neler oluyor görüyoruz’

ABD Başkanı Joe Biden’ın görev süresinin biteceğini ve Japonya Başbakanı Kishida’nın görevinden istifa edeceğini hatırlatan Dr. Adıbelli, bu ülkelerin kışkırtması sonucu Çin ile deniz alanında mücadeleye giren Filipinler’in yalnız kalacağını ifade etti. Çin’in barışçıl çözüm prensibi sebebiyle ihlal yapan Filipinler gemilerine ateş açmadığıın aktaran Dr. Adıbelli, öte yandan ABD’nin hamleleri sonucunda Çin devletinin adeta sabrının sınandığını da sözlerine ekledi:

“QUAD zirvesi yapıldı ve Biden orada Hint-Pasifik’e veda etti. Kishida veda etti. Kim kaldı geriye? Avustralya ve Hindistan başbakanları. Pasifik’teki AUKUS, üçlü ittifaklar vs. vardı. Bunların mimarı olan Biden ve Japonya Başbakanı Kishida görevi bırakıyor. Peki 2025’te ne olacak? Bambaşka bir Asya-Pasifik göreceğiz. Kim için üzülüyorum? Filipinler için. ABD’nin gazıyla, Japonya’nın gazıyla Çin’e meydan okudular. Şimdi gelecek yıl Çin’in karşısında teneke gemilerle yapayalnız kalacaklar.

Filipinler’in eti ne, budu ne? Dünyanın en büyük donanması unvanına sahip Çin’e karşı, sahil güvenlik botlarıyla ne yapabilirler? Meydan okuyamazlar. Filipinler, ‘ABD beni oraya yem olarak atıyor’ demiyor. Aslında Çin insaflı olduğu için Filipinler’e bir şey olmuyor. Çin durumu bildiği için savaş çıkmasın diye elinden geleni yapıyor. Gemilere su sıkarak uzaklaştırıyorlar, bu defa da ‘Çin su sıktı’ diyorlar. Ne yapsın, füze mi atsın? İnsani bir adım atıyorlar.

Tabii Çin’in de bir sabrı var. Her halkın ve her devletin sabrı var. Sabır taşınca neler oluyor görüyoruz. Donbass’ı gördük. Türkiye’nin Kıbrıslı Türkler için sabrı 1974’te taştı. Demek ki ülkelerin sabrını taşırmadan meseleleri BM nezdinde çözmek gerekiyor.”

‘Eğer BM sistemi çöker ve etkisiz hale gelirse o zaman 3. Dünya Savaşı’nı bekleyin’

Çin’in öncelikle diplomasiye önem verdiği halde İsrail’in son saldırganlığı sonrası Ortadoğu için barışçıl çözüm umudunu kaybetmiş olabileceğini öne süren Dr. Adıbelli, ABD’nin tutumunun da süreçte etkili olduğunu belirtti. Adıbelli’ye göre ABD başkan adaylarının projeleri de net olmadığı için BM’nin geleceği risk altında olabilir:

“Ortadoğu ve Çin diplomasisi meselesine bakarsak Çin, olayların diplomasiyle çözülmesini arzu ediyordu. Ancak Lübnan’da tırmanan gerilim ile birlikte Çin’in de diplomasi konusunda çok fazla umudu kaldığını sanmıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı dün İsrail’e karşı zorlayıcı tedbirlerden bahsetti. BM barış gücünden tutun da çeşitli alanlarda yaptırım uygulanmasına kadar önerilerde bulundu. Barış gücünün dahi uygulanabileceğini düşünmüyorum. Çünkü veto olayı var. Tüm bu kararlar BM Güvenlik Konseyi’ne bağlı. ABD’nin elinde veto gücü olduğu sürece durum böyle devam edecektir.

Çözüm Harris mi, Trump mı derseniz eğer; her ikisi de birbirinden beter İsrail yanlısı ve Çin düşmanı. Ukrayna için başka, Çin için başka bir süreç var. Dikkat ederseniz hala daha Trump’ın ve Harris’in dış politikasının tam bir çerçevesi ortaya konmadı. Ortada ne manifesto var, ne bir belge. Trump ‘önceki dönemimin devamı olacak’ diye kolaya kaçıyor. Harris de kolaya kaçıp Biden dönemini işaret ediyor. Ama neticede BM’nin yok olmasına izin vermemeliyiz. Milletler Cemiyeti yok oldu ve 2. Dünya Savaşı yaşandı. Benzeri bugün de geçerli. Eğer BM sistemi çöker ve etkisiz hale gelirse o zaman 3. Dünya Savaşı’nı bekleyin.”

kozluk-ajans.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu